24 Ağustos 2012
Sayı: SİKB 2012/01 (34)

 Kızıl Bayrak'tan
Kürt halkına yönelik kirli savaş tırmandırılıyor
Savaş tanrılarının barışını istemiyoruz!
BDSP’den Antep açıklaması
Sendikal ihaneti parçalama görevi
Devlet terörüne geçit vermeyelim!
Blokaj eylemine özel güvenlik terörü
Kiğılı direnişçisi Didem Sorhun ile konuştuk
Micha, Türk Metal ihanetiyle son buldu
Metal İşçileri Birliği’nden açıklama
Deri-İş Sendikası ve DDSB’nin Trexta örgütlenmesindeki
Ali Bayram ile Trexta ve yaşanan süreç üzerine
Barış sorunu - V. I. Lenin
1 Eylül Dünya Barış Günü!
Grev katliamının arkasında sömürü cehennemi var!
Güney Afrika polisi katletti!.
“Barometre fırtınayı gösteriyor!”
İşçiler hakları için eylemde!
Havayolu çalışanlarının grev sınavı
İşçilerden dinliyoruz: 16 ton
4+4+4 gerici eğitim sistemi
Hacıbektaş şenliklerinin gösterdikleri
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Deri-İş Sendikası eski Çorlu Temsilcisi Ali Bayram ile Trexta ve yaşanan süreç üzerine...

Küçük olsun benim olsun mantığıyla hareket ediyorlar!”

Deri-İş Sendikası’nın Trexta Deri’de örgütlenme çalışması devam ederken görevden alınan eski Çorlu temsilcisi Ali Bayram, son dönemde yaşananlar üzerinden gazetemize açıklamalarda bulundu.

Ali Bayram’la yaptığımız röportajı yayınlıyoruz...

- Bir işçi olarak sendikayla tanışmanız nasıl oldu? Son süreci dışta tutarak kısaca sendikal geçmişinizi anlatabilir misiniz?

- Ali Bayram (Deri-İş eski Çorlu Temsilcisi): Deri-İş Sendikası’yla ‘93 yılında tanıştım. ‘93 yılında Nobel Deri’de çalışıyordum. O yıllarda şimdiki Yeşil Kundura’nın yerinde bir direniş vardı. Oraya gidip geliyorduk. Oradaki işçilerle dayanışma içerisinde oluyorduk. Hemen o sürecin ardından Çorlu Organize’ye dönük bir çalışma başlattık. Nobel Deri’de çalışırken 30-35 kişilik bir işçi vardı. Biz de orada bir çalışma başlattık. Orada çoğunluğu ve yetkiyi aldık. Toplu sözleşme imzalandı. Ancak işyeri çok ortaklıydı, ortaklar anlaşamadığı için işyeri kapandı. Bunun ardından uzun bir süre deride iş bulamadım. Bu yüzden başka iş kollarında çalışmak durumunda kaldım.

‘98 yılında AK Deri’de çalışmaya başladım. 2000 yılında Deri-İş Genel Merkezi’nden örgütlenme için buraya geliyorlardı. Birçok fabrikada olduğu gibi yan tarafımızdaki Baykallar Deri’de de örgütlenme çalışması vardı. Bu yüzden işçiler işten atılmış ve kapıda direniş vardı. Biz çay molasına çıkmıştık. Bu esnada direnişçilere polis vahşice saldırıyordu. Ben de işçiler içerisinde devleti ve polisi teşhir ettim. Hemen o gün toplantı ayarladık. Kahvede yaptığımız toplantının ardından sendikaya üye olma kararı aldık. Gittim sendika temsilcisi Hüseyin Akgün’ü çağırdım ve o gün hepimiz sendikaya üye olduk. Noter bizi ihbar etti. Havzada patronlar tarafından bilinen biri olduğum için patron beni işten attı. Ben de direniş başlattım. Zaman zaman polis saldırıyordu. Bu arada başka direnişler de vardı. O direnişlere de gidiyor, işçileri yönlendirmeye çalışıyordum. Polis saldırılarına karşı işçilere moral vermeye çalışıyordum.

İşçiler benim olmadığım bir toplantıda kendi aralarında beni aday göstererek bir seçim yapmışlar. İşçilerin seçimi ve genel merkezin de onayıyla sendikada çalışmaya başladım. Bu arada direnişler yavaş yavaş bitiyordu. Göreve geldikten sonra ilk çalışmamı Güneş Deri’de yaptım. Buranın patronu aynı zamanda işveren derneğinin de başkanıydı. O buradaki direnişleri karalamak için kampanya başlatmıştı. Bu yüzden orada örgütlenmeyi önemsedim. Ancak fırsatçı bir işçi yüzünden örgütlenme başarısızlıkla sonuçlandı. Ardından İleri Deri, Gündüz Kürk, Ensarioğlu ve Birsinler Deri süreci başladı. İleri Deri’de 16 ay direndik. Fabrikaya grev pankartı astık. Panzerler saldırdı. Çadırımız zorla kaldırılmaya çalışıldı. Gözaltılar oldu. Kafa göz dağıldı, insanlar komalık oldu. Polisin tüm vahşice saldırılarına rağmen kararlı bir şekilde direndik. Ancak patron ayak oyunları ile mücadelemizi boşa düşürdü.

O sürecin ardından 2009’a kadar ben Düzce’ye gittim. Yaklaşık 1,5 yıl Düzce’de Desa Deri örgütlenmesinde yer aldım. Diyebilirim ki Düzce’de en fazla bulunan sendika çalışanlarından biri de benim. Orada Desa Deri örgütlenmesinin güçlenmesi için emek sarf ettim.

- Son süreci özellikle kamuoyunun bilgilendirilmesi ve kimi gerçeklerin ortaya çıkması açısından önemsiyoruz. Bu süreçleri yaşanan iç sorunlarla birlikte anlatır mısınız?

Yeşil Kundura süreci:

Sorunların artık gizlenemediği ve ayyuka çıktığı sürecin başlangıcı Yeşil Kundura süreci oldu. Yeşil Kundura’da örgütlenme çalışması çok zor oldu. Kimseyi tanımıyordum. Ancak gecemi gündüzüme katarak çalıştım. Tek tek evlere giderek işçileri tanıdım. İşçilerin kahvelerine gittim. İşçilerin servis duraklarına gittim. Düğünlere gittim, cenazelere gittim. Bunları da tek başıma yaptım. Kimse yoktu!

Orada bir komite oluşturdum. Bu arada komite toplantılarına zaman zaman genel merkezden Musa Servi ve Gürsel arkadaş katıldılar. Sanki onlara yalan söylüyormuşum gibi tavırlarla geliyorlardı. Sanki böyle bir çalışma yokmuş, hayal ürünüymüş gibi davranıyorlardı. “Gelip göreceğiz” deyip güya beni denetliyorlardı. Sıkıntılar o dönemden baş göstermeye başlamıştı. Sonrasında üyeliklere başladık. İlk olarak 83 işçiyi üye yaptık. Ardından beşer-onar üyelikler devam etti.

Ardından bana yardım etmesi için birini gönderdiler. Ali Barmaç’ı getirdiler. Çok da iyi yardımcı oldu! Yeşil Kundura çok rahat örgütlenebilirdi. İşverenle yaptığımız görüşmede işveren “ben bu işçi sayesinde Amerikalar’da okudum, ben bu işçi sayesinde bu holdingi oluşturdum şimdi 500-600 bin lira fazla vereceğim çok mu?” diyordu. Ama sonra ne hikmetse Genel Merkez bu bölgede bir çalışma olmasını istemeyen tavırlar içerisine girdi. Ancak kriz gerekçesiyle işçi çıkarılma olunca süreç tersine işledi. Bunun üstüne bir de Genel Merkez ve onun dümeninde hareket edenlerin sorumsuz ve içten pazarlıkçı tutumları eklenince, burada da başarısız olduk. Ben her zaman söylüyorum, şimdi de söyleyeyim. Biz orayı örgütlerdik. Yeşil Kundura halen çalışmaya devam ediyor. Kriz söylemi bir oyundu, biz de o oyuna düştük.

Ne hikmetse elimizin altındaki yeri kaybettik. Genel Merkezin “bu bölgede örgütlenme olmasın” diye bir tavrı vardı. Bu çalışmaları sürekli sekteye uğratan tutumları vardı. Çalışanların birçoğu kadındı. Örgütlenme için kadın örgütçüye ihtiyaç vardı. O dönem sendikada çalışan Nuran arkadaşı buraya istiyordum. Ancak Ali Ekber ve Ali Barmaç’ın “gerekirse Yeşil Kundura’ya sendika girmeyecek, Nuran buraya gelmeyecek!” dayatmalarıyla karşı karşıya kalıyordum.

Grup Suni Deri süreci:

2009’da Yeşil Kundura öyle olunca Birleşik Metal-İş’te sabahın erken saatinde toplantı yaptık. Genel Merkeze bilinçli bir şekilde haber vermedim. Çünkü haber verdiğim takdirde birilerini başıma getiriyorlardı. Böyle olduğunda Yeşil Kundura’da olduğu gibi başarıya ulaşılmıyordu, ne hikmetse...

Bu yüzden bilgi vermedim. İşçilerle görüştüm ve işyerinin bizim işkoluna girip girmeyeceğini bilmiyordum, bunu da onlara net bir şekilde söylemiştim. “Araştıracağız, bakanlığa sorduracağız buna göre cevabımızı vereceğiz, bizim iş kolumuza giriyorsa üyeliğinizi alacağız, eğer bizim iş kolumuza girmiyorsa hangi iş koluna giriyorsa o sendikaya yönlendireceğiz” diye konuştuk.

Ardından Genel Merkeze bu fabrikayla ilgili bilgi verdim ayrıca araştırılmasını istedim “hangi işkoluna giriyor” diye. Bir gün sonra Musa Servi beni aradı “hemen üyelikleri yapalım, bu bizim iş kolumuza giriyor” dedi. Üyelik yapacaktım fakat buranın bir bütçesi yoktu. Kafama göre üyelik de yapamazdım. Ardından işçilerle toplantı yaptım ve genel başkan ne söylediyse onu işçilere ilettim. Buranın bizim iş kolumuzda olduğunu söyledim. İkinci gün Genel Başkan kendisi geldi. Noter ücretini ödemek için noteri sabahın 05.00’inde açtırdık. Üyelikleri yaptırdık. Musa Servi parasını ödedi oradan gitti. Ben de ertesi gün üyelikleri aldım, onaylatmak için genel merkeze gittim. Onaylattık, oradan da bakanlığa götürdük.

Bu işlemlerin ardından olay fabrikada duyuldu, işten atılmalar başladı. 14-15 kişi işten atıldı. Bu süreçte kapıda 110 gün direndik. Daha sonradan işveren işkolu için itiraz edince bizim işkoluna girmediği ortaya çıktı. Mahkeme işkolu tespitini Petrol-İş Sendikası’na verdi. Burada Genel Merkezin tavrı, “Bizim haberimiz yoktu Suni Deri örgütlenmesini Ali Bayram kendi kafasına göre yapmış” şeklinde oldu. Ben de bunun öyle olmadığını sendika toplantılarında söyledim, “yanlış yapılmışsa birlikte bir yanlış yapılmıştır, doğru yapmışsak birlikte doğru yapmışızdır” dedim. Ayrıca noter ücretlerini getiren Musa Servi’dir. Ne kadar bunu kendi kafama göre yapmadığımı söylesem de bu fatura da bana kesildi.

Trexta Deri süreci:

Grup Suni Deri süreci sonrasında ise Trexta süreci başladı. 2004 yılında ben aslında Trexta’yla ilgilendim. Hatta orada 100’ün üzerinde kişiye ulaşmıştım. Fakat Genel Merkezin yönlendirmesiyle bu çalışmayı askıya almıştık. Bu durumda bölgede yanımıza yardıma gelen arkadaşın yaşadığı özel sorunların da etkisi olmuştu.

İçerden görüştüğüm işçiler vardı. Petrol-İş Sendikası da orada bildiri dağıtınca işçiler lokale gitmişler. Petrol-İş Sendikası’ndan arkadaşlar beni aradılar. Oraya gittim. Yaklaşık 50-60 işçi gelmişti. Daha sonra bu toplantılara katılanların sayısı 80-90’a çıktı. Bu sayı zamanla düşmeye başladı. Hemen komite kurdum ve genel merkeze bilgi verdim. Toplantıya örgütlenme uzmanı Eren Korkmaz ve Hasan Ulaşan geldi. Akabinde ne oldu, ne bitti anlamadan işçilerle görüşme ve toplantıların olduğu esnada beni izne çıkardılar. Komitedeki işçiler kendi arkadaşlarını getiriyorlar, tanıştırıyorlardı ve büyük bir akış vardı. Ben Genel Merkez’e üyelik yapalım diyordum onlar da “paramız yok, masraf olur, burası büyük bir işyeri üstesinden gelemeyiz!” şeklinde konuşuyorlardı. Beni hemen bir aylık izne çıkardılar. Ben izindeyken böylesi hareketli bir süreçte fabrika işçileriyle topu topu üç kez gidilip görüşülüyor. Eren Korkmaz diyor ki “genel başkan gelecek toplantı yapılacak.” Vardiyadan çıkanlar 40-50 işçi geliyor. İşçiler gece vardiyasından çıkıyor Petrol-İş lokaline geliyor, Genel Başkan yok. Çay paralarını işçiler cebinden ödüyor. İşçiler gitgide özellikle Eren Korkmaz’ın tavır ve davranışlarına da tepki duymaya başladı.

Ardından Lüleburgaz’dan birini getiriyorlar ve diyorlar ki, bu örgütlenme uzmanı. Bundan sonra sizinle bu arkadaş ilgilenecek. İşçiler beni sorunca, “Ali arkadaşın Çorlu’da işi var, oradaki fabrikalarla ilgilenecek” diyorlar. Benim bunlardan hiçbir şekilde bilgim yok. Eren gittikten sonra Taner arkadaş bir-iki kez işçilerle görüşüyor. O da geliyor Petrol-İş Sendikası’nda oturuyor birkaç saat, o kadar.

Ben izinden 10 gün erken döndüm. İşçiler beni arayarak “neredesin? bizi işten çıkardılar 15 gün oldu. Genel Merkez’den ne gelen var ne giden!” dedi. Peki siz niye aramadınız dedim. Onlar da “biz niye arayalım? onların bizi arayıp sorması gerekirken biz niye arayalım?” dediler. İçeride yardım edecek arkadaş yok dediler. Ben de Genel Başkanı aradım “nasıl gidiyor” diye sordum. O da bana “her şeyin yolunda ve çok iyi olduğunu” söyledi. Ben de “15 gündür işçiler işten atıldı. İşçiler perişan, hiç kimse sormamış” dediğimde o da şaşırdı ve telefonu kapattı, anlamadım. Tüm bunlar tiyatro mu başka bir şey mi bilemiyorum! Daha sonra beni aradı “sen yarın oraya gidiyorsun” dedi. Bu arada Taner’i oraya örgütlenme uzmanı olarak aldıklarından haberim yok! Ertesi gün gittiğimde görüştüğümüz hiçbir işçinin işte kalmadığını gördüm. Komite dağılmış, içerde elle tutulacak bir işçi kalmış, onunla görüştüm. Ondan örgütlenme uzmanının alındığını duydum. İşçi orada hiçbir şey yapılmadığını anlattı.

Yine ben bir çalışma yaparak orayı toparlamaya çalıştım, toparladım da. İşçilere ayrıca ön kayıt yapılacağı söylenmiş. Nedenini sorduğumda işçilerin tüm bilgilerini elde tutarak gerçek üyeliğe geçildiğinde herkesi hemen üye yapmak olduğu söylenmiş.

Bu süreçte tekrardan işten atılma oldu. Biz de kapıda direnişe başladık. İşçiler o soğukta, karda, yağmurda kapıda direnişe geçmeyi kabul ettiler. 15 gün direniş oldu. Sabah 05.00’te kalkıyor önce Saray’dan başlayarak işçileri toplayarak saat sabah 07.00’de fabrika önüne geliyoruz. İlk günü Hasan Ulaşan geldi yarım gün kaldı sonra da gitti.

Sonrasında işçi arkadaşların sorunları başladı. 7 aydır işten çıkarılmış işçiler vardı. Yanı sıra stres vardı. Ayrıca işçi arkadaşlara Genel Merkez direniş süreci boyunca size dayanışma vb. şeyler verilecektir demişti. Ama sonra ne hikmetse sanki bunlar konuşulmamış gibi davrandılar. Genel merkezden Eren Korkmaz geldi, işçilerle kavga edildi, işçiler küstürüldü, direniş bitirildi. Sonra da çekti gittiler.

Sonrasında yine buranın peşini bırakmadım, üyeliğe başladım. Buranın sorumlusu benim, kâğıt üzerinde böyle. Sonra sağdan soldan duyumlar alıyorum. Genel Merkez tarafından Ali Barmagaç’a sendikaya üye yapması için üye kayıt formları bırakılıyor. Ve ben bunu sağdan soldan, işçilerden duyuyorum. Genel Merkezi arıyorum “ondan bizim bilgimiz yok” diyor. Diğer yandan “Ali Bayram burada sadece Trexta ile ilgilenecek başka hiçbir yerle ilgilenmeyecek, elini çektirdik” deniyor. Çerkezköy’e örgütlenme uzmanı atamışlar ondan da haberim yok. Bu şunu gösteriyor, Ali Bayram’ın çalışma alanını daraltalım sonra da çeksin gitsin! Tüm bunlardan sonra nasıl bir çalışma yürütülür. Sizin arkadaş geldi gördü, nasıl çaba gösterdiğimi.

Ben açıkça şunu söylüyorum, genel merkez burada örgütlenmek istemiyor. “Küçük olsun benim olsun!” mantığıyla hareket ediyor. Halen bu zihniyetle gidiyorlar. Bunlar bu kafayla hiçbir yere varamazlar. İzmir’de, Tuzla’da ufak bir yer var onlarla idare edeyim mantığı var. Çorlu’da buralarda örgütlenme olunca muhalefet olacağını onlar da biliyorlar. Onlar o zaman koltuklarında rahat oturamayacaklar. Orada keyfi hareket edemeyeceklerini biliyorlar. O zaman ne yapalım biz, Ali Bayram’a olmadık şeyler yakıştıralım, iftira atalım, işçilerin gözünde ihanetçi gibi gösterelim diyorlar. Ama ihanetçinin kim olduğunu buradaki işçiler biliyor. Yeşil Kundura işçisi biliyor, Trexta işçisi de biliyor, siz de dinlediniz Trexta işçilerinin anlatımlarını. Bu şekilde nereye kadar sürdürecekler, bunun hesabını işçilere nasıl verecekler?

- Son olarak işten çıkarılma sürecini anlatır mısın?

- Benim işten ayrılmam için yönetim kurulu kararı olmalıdır. Ancak böyle bir şey yok, sendikanın Genel Merkez Yönetim Kurulu’nda olan birinden bizzat öğrendim bunu. Bir de kendine “demokrat”, “muhalif bir sendikayım” diyorsan doğallığında da böyle olması gerekmiyor mu?

Ama ne diyorlar, biz Ali Bayram’la oturduk anlaştık ve ayrıldık. Buna kimse inanmaz. Sen Ali Bayram’ın çalışma alanını daraltırsın, yıpratırsın, olmadık iftiralar atarsın ondan sonra da oturduk biz anlaştık. Yok böyle bir şey! Şunu da söyledim, “burayı kapatmayın, burayı kapatırsanız bunun hesabını kimseye veremezsiniz, sorununuz benim, ben biliyorum” dedim. Başkanlar Kurulu’nda da konuştum “sorununuz bensem, ki benim ama burayı kapatmayın” dedim. Ama onların mantığında kendi adamlarını buraya getirmek var. Zaten getirdiler de. Genel Merkez o kişiyi buraya getirdiğinden beri maaş ödüyor. İki kez benim yanımda getirip maaşını verdiler.

Kızıl Bayrak / Trakya

 

 

 

Tekboy işçileri eylemde

Kırklareli Lüleburgaz’da bulunan Tekboy Boyahanesi’nde işten atma saldırısı ve baskılara karşı DİSK/Tekstil üyesi işçiler direniş başlattı.

Turgutbey yolu üzerinde bulunan fabrikada çalışan yaklaşık 40 işçi, sendika üyesi oldukları gerekçesiyle işten atıldı.

İşçiler Lüleburgaz Kongre Meydanı’nda toplanarak basın açıklaması yaptılar. İşçilerin eylemine Birleşik Metal-İş, Petrol-İş, Genel-İş, DİSK/Emekli-Sen, TEKSİF, Belediye-İş’in yanısıra bölgedeki ilerici güçler de destek verdi.

Eylemde konuşan Petrol-İş Trakya Şube Başkanı Turgut Düşova, Tekboy işçilerinin yalnız olmadığını belirtti. AKP hükümetine seslenen Düşova, sendikasız bir kişi dahi kalmayana kadar mücadelenin süreceğini ifade etti.

 

 

 

UİS kapsamlı saldırılarla geliyor

Sermaye hükümeti, sınıfa yönelik kapsamlı saldırıları içeren Ulusal İstihdam Stratejisi’nin hazırlıklarını tamamladı. Uzun süredir üzerinde çalışılan UİS’e son şeklini veren sermaye hükümeti, planların uygulamaya geçmesi için çalışmaları hızlandırdı.

Yeni düzenlemeyle, istihdamı artırmak adına kölece çalışma koşulları derinleştirilirken güvenceli çalışma ortadan kaldırılıyor.

Kıdem tazminatının fona devrini ertelediğini iddia eden sermaye hükümeti UİS ile birlikte kıdem tazminatını da gasp etmeyi hedefliyor. Kiralık işçi bürolarının önünü açan UİS ile işsizlik oranının düşürüleceği iddia ediliyor. İşçilerin en temel haklarını gasp ederek karlarına kar katan patronların yükümlülükleri devlet eliyle karşılanarak tüm yük emekçilerin sırtına yüklenecek.

Çalışan kadına kreş yardımı, işsizlik parasına zam” haberleriyle sunulan UİS projeleriyle ucuz işgücü ihtiyacını karşılamak hedefleniyor.

Bu kapsamda patronların, işçilerin çocuklarına bakım için ödenek ayırması vergiden düşürülecek, çalıştığı işlerde sık değişikliğe gidenlere hasta muamelesi yapılarak ‘psikolog’ desteği verilecek.

Sermaye hükümetinin ‘rafa kaldırdığını’ iddia ettiği kıdem tazminatının fona devri de UİS’in en önemli uygulama parçaları arasındaki yerini koruyor.